24 Aralık 2015 Perşembe

Televizyonsuz bir Hayat Mümkün!

File:No-TV.svg


"Çok sıkıcı değil mi?"

"Hala televizyon almadınız mı?"

"Çocuk olunca alırsınız mecbur."

"Olan biteni nasıl öğreniyorsunuz?"

"Televizyon da yok, nasıl vakit geçiriyorsun(uz)?"

Evet, Ahmet'le sık sık maruz kaldığımız sorulardan bazıları. Evimize gelenler hiçbir odada televizyon olmadığını görünce önce şaşırıyor, sonra bazıları "Aslında en güzeli de, işte..." diye başlayan cümleler kuruyor. Bazı iyi niyetli tanıdıklarımız da özellikle evliliğimizin ilk yılında " Bak, eğer alamadıysanız biz alalım, hediyemiz olsun." bile dediler :)

Daha evlenmeden önce konuşmuştuk bu konuyu, evimize televizyon sokmayacaktık. Bu konuda Ahmet de benle aynı görüşte olduğu için çok şanslıydım tabii ki. Bir savaş vermek zorunda kalmadım yani.
Şimdi bize sorulan soruları kısaca cevaplamak isterim:

Hayır, hiç de sıkıcı değil televizyonsuz hayat. Hayır, evde sıkılmıyorum televizyon olmadığı  için. Çünkü vaktim yok. Ayşe Ece doğmadan önce de böyleydi, ondan sonra da böyle oldu.

Evet, ilk yıllarda yoktu. Çocuğumuz oldu, iki yaşına girecek inşallah bir buçuk ay sonra. Hala almadık. Mecbur değiliz demek ki. Çizgi film istediğinde ki sadece bir tane var izlediği, bilgisayardan açıyoruz izliyor. O da izlemiyor ya neyse, en fazla iki dakika.

Olan biteni her yerden öğreniyoruz, sonuçta tek haber kaynağı televizyon değil. Sosyal medya var, eş dost var. Zaten çok önemli haberler ister istemez kulağınıza ulaşıyor. Hangi mankenin hangi şarkıcıyla nerede görüntülendiğini de bırakın öğrenmeyelim yani.





İzlemek istediğimiz şeyler olmuyor mu bazen, oluyor. O zaman da internetten açıp reklamsız (gerçi artık burada da reklamlar var ama en azından televizyondaki kadar çok değil), istediğimiz saatte, istersek atlaya atlaya izliyoruz. En azından seçme şansın var. Televizyonda yok mu, elbette kanal değiştiriyorsun ama sonuçta o kanalda bile izlemek istemediğin reklamlar, bölümler vs. oluyor.

Televizyon yokken yapılacak o kadar çok şey var ki.

Bir kere iletişim kurmak var. Bir kutunun önünde oturup boş boş bakmaktansa karşındakinin gözlerinin içine bakmak var. Hal hatır sormak var. Kitaplarını alıp çay ya da kahveyle hoş zaman geçirmek var. Dışarı çıkıp dolaşmak var. Var da var...


25 Mayıs 2015 Pazartesi

Bebekli Hayat: Bebek Bezi Meselesi

Bebeğiniz olacaksa araştırdığınız şeylerden biri de bebek bezidir. Hangisi daha iyi? Hangisi daha hesaplı? Hangisini almalı? Sizlere biraz olsun fikir vermek amacıyla başlıyorum yazmaya:

Uzun zaman önceydi, hamile bile değildim o zamanlar. Nereden estiyse aklıma bir gün eskiden annemin bize kullandığı kumaş bezlerden hala var mıdır acaba diye internette araştırmaya başladım. Yazdım Google Amca'ya, kumaş bebek bezi diye... Sonra bir baktım, annemin kullandığı bezler şekil değiştirmiş ama halen varlar. Bunu böyle aklımın bir köşesine yazmıştım. 

Sonra bir yıl kadar geçti. Hamileliğimin son aylarında hazırlıklara devam ederken sıra gelmişti bebek bezine. Etraftaki kıdemli ana babalara sorduğumda genellikle Prima Premium Care'in en iyisi olduğunu söylüyorlardı. Sadece bir kişi Huggies'i daha çok beğendiğini söylemişti. Ben de Prima alayım o zaman dedim ve ilk olarak Prima Premium Care ile başladık. 

Yaklaşık iki ay bunu kullandık. Sonra bu böyle gitmez diye kendi kendime konuştuğum günlerden birinde, bu aklımın bir köşesine not ettiğim kumaş bezler geldi aklıma. Neden olmasın diye düşündüm. Kumaş bez seçimimi Fuzzibunz'dan yana kullandım. Deneme amacıyla ilk önce dört tane alayım, sonra bakarım demiştim. Bezler geldi, iyi hoştu ama iki parçadan oluşan bezlerin (bir ana gövde ve bir de içe yerleşen ped) asıl kullanımı pek işime gelmedi. Daha doğrusu bende dört tane olduğu için bunlar bir gün bile yetmiyordu. Asıl kullanımda bunlardan elinizde en azından on beş tane falan olacak ki hepsi biriksin, sonra da makinede birlikte yıkayın. Ben de ne yaptım: Pedleri hiç kullanmadım, çünkü bu şekilde ana gövde de kirleniyordu sonuçta. Onun yerine annemle metrelik havlu aldık, o pedlerin boyutlarında, dört kat olacak şekilde kestik ve bezlerimiz (daha doğrusu pedlerimiz) hazır oldu. Tabii biz bunları ana gövdenin iç kısmına değil, üstüne koyduk. Yani annelerimizin klasik bezleri gibi oldu bir bakıma, sadece eskiden dışa kullanılan naylon yerine biz bu ana gövdeleri kullanmış olduk. Fotoğraflar daha iyi açıklar sanırım.



Şimdi bezlerle ilgili çevremden gelen soruları ve cevaplarımı yazayım:

1. Zor olmuyor mu? Hayır, olmuyor. Yani ilk başta zor gelebilir belki ama sonrasında alışıyorsunuz.
2. Evde tamam da dışarıda ne yapıyorsun? Hazır bez kullananlar ne yapıyorsa aynısını. Sadece bezi çöpe değil, yanımda taşıdığım naylon bir torbaya koyuyorum, eve gelince yıkıyorum.
3. Hadi, çiş tamam da kaka? Annelerimiz ne yapıyorsa onu. İlk aylarda bebek kakası daha sıvı formlu oluyor, anneler bilir. Suya akıttığımda zaten hepsi gidiyor. Sonraki aylarda ise peçeteyle katı kısmı alıp tuvalete atıyorum, sonrasında normal sudan geçiriyorum. Gerçi tuvalet iletişimi yaptığımız için kakalı bez çok sık yıkamıyorum.
4. Bezleri nasıl biriktiriyorsun? Ana gövdeleri ıslandıkça, kirlendikçe yıkıyor, kurutuyorum. Ara bezleri de pisinden şöyle bir arındırıp kurutuyorum (bunun için ayırdığım bir köşe var) Kuruyanları da kovada biriktirip hepsi bitince makineye atıyorum.
5. Yıkama için ne kullanıyorsun? Sabun tozu. Ancak dikkat edin eğer siz kumaş bezleri benim gibi havluyla değil normal şekliyle kullanacaksanız sabun kullanmayın çünkü bu bezlerin emiciliğini azaltıyor.
6. Bezler pişik yapıyor mu? Şimdiye kadar hiç pişik sorunumuz olmadı. Ama tabii ki her bebek farklı. Denemeden bilemezsiniz.

Benim kumaş bez deneyimim bu şekilde. Sorularınız olursa seve seve cevaplarım. 

18 Mart 2015 Çarşamba

Bi' Bakıp Çıkıcam

Uzun zamandır yoktum buralarda, işler epey yoğun. Bitirmeye çalıştığım çeviri ve yanında bir de dişten dolayı olduğunu sandığım huzursuzluklarıyla Ayşe Ece var. 

Buraya gelmişken ufak bir tavsiye vereyim dedim:

Çocuğunuz, yeğeniniz vs. varsa danışmak için bakacağınız, bunun yanında çocuk ve kitap konulu sorularınıza cevaplar sunabilecek çok güzel bir site keşfettim: http://kargagak.com/

Bir göz atın derim. 

17 Şubat 2015 Salı

Anne Olunca Anlarmışsın

Hep böyle derlerdi de içi boş bir laf gibi gelirdi. Anne olunca anlarsın. Elbette anne olmadan önce taş kalpli biriyken anne olunca şefkatli birine dönüşmüş değilim. O duygu şükür ki hep vardı içimde. Ancak şimdi, dünyanın bütün çocukları benim çocuklarım sanki. Nerede ağlayan bir çocuk görsem, nerede canı yanan bir çocuk görsem için yanıyor. Hele de bir şey yapamayınca. Anne olunca anladım, anne olmak demek kalbinin her bir hücresiyle kucaklamak demekmiş yavrunu ve onun bütün melek arkadaşlarını. 

Yeni doğduğu zamanlarda Ayşe Ece'ye giydirdiğim çorapların dikişleri rahatsız etmesin diye çorapları hep tersinden giydirdim. Tenine doğrudan değecek birçok kıyafetini hep tersinden giydirdim, bir tek o rahat olsun diye. Benim anne babam da öyle büyütmüş beni. Geceleri annem bezimi değiştireceği zaman babam bez soğuk soğuk tenime değmesin diye onu bacaklarının, kollarının arasında ısıtırmış. Birçok anne baba da böyle değil mi? Evladının bir yeri çizilse içi gider, onun canı yansa keşke benimki yansa da ona bir şey olmasa der. Böyle böyle yıllar geçer, küçücük yavru büyür. Ona olan sevginiz katlanarak artar. 

İşte son birkaç gündür, bunları düşünüp duruyorum. Özgecan'ı duymayan kalmamıştır sanırım. Dün gece kızımı uyuturken, annesini düşündüm. O da böyle böyle büyütmüştü yavrusunu. Ne yapıyordur şimdi? Nasıl dayanır ki insan buna? 

Önceden yok muydu buna benzer olaylar? Vardı, onlara da çok üzülüyordum ama şimdi, anne olunca her şey daha başka bir anlam kazandı. Artık daha derinden hissediyorum acıları. O annelerin acıları benim acılarım. Onlarla birlikte ben de ağlıyorum. 

16 Şubat doğum günümdü. Ama kutlamak bile gelmedi içimden. Ahmet sağ olsun pasta alıp gelmiş. Çekirdek aile kutladık yeni yaşımı, formaliteden. Ne desem boş, ne yazacağımı bile bilmiyorum. Dilerim her şey daha güzel olur artık. Dua etmekten başka bir şey gelmiyor elimden.

13 Şubat 2015 Cuma

Bunu Evde Deneyin: Kitap Sayfalarından Yaş Günü Süslemesi

Ayşe Ece'nin bir yaşını evde ailecek kutladık. Süslemelerinden pastalarına, elbisesinden ıvır zıvırına kadar her şey el emeği, göz nuruydu. Böyle incik cincik şeylerle uğraşmayı seviyorum ne yapayım :)

Şimdi konumuza dönecek olursak, bu süsleme dediğim şey bunting dedikleri, Türkçesini ise tam olarak oturtamadığım bir şey. Gemi bayrağı, flama vs. diye geçiyor ama böyle söyleyince kafada bir şey canlanmıyor. Çevirmen kimliğimi de işin içine sokmasam olmuyor, bir hastalık bu sanırım.

Neyse, konuya giremedim bir türlü. Fotoğraflardan görüleceği üzere, gözden çıkardığım ve Ayşe Ece'nin bir kısmını yırtıp yırtıp attığı bir kitabı aldım. Bir sayfasına aşağıdaki flama şeklini çizdim, sonra maket bıçağıyla bastırarak kestim. Böyle bastırarak kesince sonraki sayfalara da şeklin izi çıkıyor ve her defasında şekli çizmenize gerek kalmıyor. Yeterli sayıda sayfam olunca keçeli kalemle harfleri yazdım. Şablonunuz varsa daha muntazam harfler elde edebilirsiniz tabii ki. Benimki elde ancak bu kadar oldu. Sonra bunları yaş günümüzün ana renkleri olan sarı, turuncu ve mavi renkli iplere kağıtların üst kısımlarını katlayıp ipi içlerinden geçirmek suretiyle yapıştırdım. Buna benzer süslemeleri birkaç yerde görmüştüm. Ben biraz değiştirip bu şekle getirdim. Umarım sizlere de ilham verir. Sonunda böyle bir şey oldu işte:






15 Ocak 2015 Perşembe

Bebekli Hayat: Bebek için Neler Almalı?

Bu yazıyı okuyorsanız büyük ihtimalle ya bebeğiniz olacaktır ya da çevrenizde bebeği olacak birileri vardır. Umarım yazdıklarım size biraz olsun yardımcı olur.

Bebek alışverişi yaparken bence sorulması gereken en önemli soru, "Bu gerçekten gerekli mi?"

Ayşe Ece için alışveriş yaparken ki bunu son aylara kadar erteledim, sık sık sorduğum soru buydu. Çünkü söz konusu bebek olunca insan mantıklı davranamıyor bazen, satıcılar da bunu sonuna kadar sömürebiliyor. 

Bu yazıda bebek için ilk başta aldığım kıyafet ve temel bakım malzemelerini yazıyorum. Sonrakilerde daha başka şeylerden bahsetmeyi planlıyorum (becerebilirsem) :)

Peki ben Ayşe Ece için neler aldım, neler almadım; neleri kullandım, neleri hiç kullanmadım?

* Bebek bakım çantası: Okiedog marka bir çanta aldım, birçok gözü var ve memnunum ama isterseniz çok gözü olan, büyük boy herhangi bir çanta da kullanabilirsiniz. Hatta sırt çantası kullanıp çok memnun olanlar da var.



* Hastane çıkışı: İçinde battaniyeden çorabına kadar her şeyin olduğu bir setti. Bir tane vardı o da  babaanneden hediye. Her ne kadar bazıları çok kısa süreli olsa da -zıbın gibi- bütün parçalarını kullandım sanırım. Battaniyesini hala kullanıyorum mesela. Bebek kıyafetinde her zaman, ihtiyaç duydukça almak en mantıklısı sanırım. Yani bebek büyüdükçe, herhangi bir eşyaya olan ihtiyaç arttıkça bir şeyler almak. 

* Beş ya da altışar tane kolsuz, kısa kollu ve uzun kollu çıtçıtlı bluz ve patikli pijama (body ya da badi kelimesini sevmiyorum): Bunlarda da patikli olanları ayına göre almamanızı tavsiye ederim yani yenidoğan bir tane olsun mesela, diğerleri 3-6 ya da bebeğinizin kilo ve boyuna göre 6-9 ay olsa daha iyi. Çünkü o kadar hızlı büyüyorlar ki bazı kıyafetleri ancak bir ya da iki kez giymiş oluyorlar. Özellikle patikli pijamalarda bunu daha çok yaşadım ben.

* Tulum: Bundan üç tane vardı, üçü de set olarak aldığım bir şeylerin içinden çıktı. Ama özellikle alır mıydın derseniz almazdım çünkü çok kullanışlı bulmadım.

* Eldiven: Setlerin içinden çıkanlar 3 ya da 4 çiftti ve yeterli oldu. Zaten çok uzun süre kullanmadım.

* Önlük: Bu da hastane çıkışının içinde olan bir parçaydı. Bunun dışında yine alt üst bir takımın içinde daha vardı. İki önlüğümüz vardı ama biz pek kullanmadık. O yüzden en başta bir-iki tane olsa yeter, çünkü kusan bir bebeğiniz yoksa hiç kullanmayabilirsiniz. 

* Ağız bezi/Mermerşahi/Tülbent: Bunlardan biz metrelik tülbentin kenarlarını renkli ipliklerle çevirip kullandık. Ve o kadar faydalı bir şey ki ilk doğduğu zamanlarda gazını çıkarırken kendi omzunuza, sonra bebek terlerse sırtına ya da boynuna, elini yüzünü silmek için, banyodan sonra kulaklarını silmek için, eğer tombiş bir bebekse pişik olmasın diye gıdısının altına koymak için vs. bir sürü şekilde kullanabilirsiniz.

* Battaniye: Ben özellikle almadım, dediğim gibi bir tane hastane çıkışının içinde penye battaniye vardı. Onun dışında iki tane annem pazenden yapmıştı. Benim ve Ahmet'in bebeklik battaniyelerimiz duruyormuş, annelerimizden onları da aldık. Bir tane kendim ördüm. Bir tane de triko bir battaniye geldi  ve hepsini de kullandık. Özellikle eğer kış bebeğiyse gerçekten çok lazım oluyor. Çünkü kış da olsa yorgan pek sağlıklı değil küçük bebeklerde o yüzden battaniyeler daha çok kullanılıyor.

* Döşek: Adanalı olduğumuzdan bizde pamuk döşek vardır hep. Annem de bu geleneği bozmadı ve Ayşe Ece için pamuk döşek yaptı ama bebeğin, içine gömülemeyeceği kadar sert bir döşekti. Size de tavsiyem nasıl yatak alırsanız alın bebeğin içine gömülmemesine dikkat edin, bebeğin yatacağı düzlem olabildiğince sert olsun. 

* Yastık: Almadık, annem birkaç tane dikti ama onlar da dekoratif amaçlı kullanıldı. Bence gereksiz, Ayşe Ece hala kullanmıyor. Bebeğiniz reflü vs. olduğunda başının yüksekte olması gerekirse bile herhangi bir battaniyeyi vs. rulo yapıp başın altına koyabilirsiniz.

* Sling/Anakucağı: Ben almadım ama doğumdan itibaren kullanılabilen bir anakucağı hediye geldi ve ilk birkaç ay onu sıklıkla kullandım. Ayşe Ece de kucağımda olduğundan keyfi yerindeydi ama her bebek bunu sevmeyebiliyor. O yüzden eğer dışarı çok çıkarım ve bebeğim de bunu sever diyorsanız alın ama tavsiyem, bebeğiniz doğduktan sonra ve deneyerek almanız.

* Bebek bezi: Çevremdekilerin de tavsiyesiyle Prima Premium Care aldım ilk başta. Sonra yaklaşık iki aylıkken kumaş bezlere (Fuzzibunz) geçtik. Sadece hazır bez kullanırım diyorsanız ilk başta bez stoklamak çok mantıklı değil, çünkü hem çok hızlı büyüyorlar hem de aldığınız bez bebeğinize alerji yaparsa diğer kullanmadıklarınız elinizde patlayabilir.

*Alt açma örtüsü: Bir tane annem yapmıştı, bir tane de bebek bakım çantasının içinde hediye gelen vardı. Birini evde, birini dışarıda kullandım. Bebek hareketlenene kadar iyi, güzel bir şey; bir de ilk başlarda sürpriz çiş ve kakaların çok olduğunu düşünürsek.

*Pişik kremi: Unibaby almıştım ama şimdiye kadar 5-6 kez ancak kullanmışımdır. Şimdiki aklım olsa almazdım. Onun yerine asidi alınmış saf zeytinyağı kullanıyorum, size de tavsiye ederim.

* Emzik/Biberon: Biberonu ne akılla aldım bilmiyorum. Sadece meme uçlarım yara olduğunda sütümü sağıp Ayşe Ece'ye biberonla vermiştik ama o da gereksizmiş. Hem bebek anında biberona alışıp size tekrar zor alışıyor hem de zaten  sütünüzü biberon yerine çay kaşığıyla verebilirsiniz. Emziği de yine belki uykuya dalarken rahat olur diye aldık ama hiç kabul etmedi, sadece aralarda oyuncak niyetine eline veriyorum o da oynuyor :)

* Islak mendil: Ben Unibaby kullandım ilk birkaç ay, sonrasında ise akan suda yıkamaya başladım. Islak mendili sadece suyla yıkamamın mümkün olmadığı zamanlarda kullandım. Ama şimdiki aklım olsa suyla ıslattığım steril pamuk kullanırdım. Çok daha doğal ve fiyat olarak da uygun.


* Şampuan: Chicco'nun Pure Bio şampuanını aldık 200 ml olandan ve Ayşe Ece bir yaşına girmesine günler kala şampuanı  hala bitiremedik (ki ortalama gün aşırı banyo yapan bir bebek). Size de tavsiyem ilk başlarda şampuanı hiç kullanmamak ya da çok çok az kullanmak. Zaten çok temizler ve ciltleri o kadar muhteşem ki başka bir şeyle onu bozmak yersiz.


* Sünger: Almadım, onun yerine ellerimi kullanıyorum :) Masaj yapar gibi.

* Bebek yağı/Pudra: Bunları hiç almadım ve bence çok gereksiz.

* Tarak/Fırça: Wee baby'nin içinde hem tarak hem fırça olan setini aldım ve kızım kel olarak doğduğu için konak olduğu zaman haricinde kullanmadık. Yeni yeni kullanıyoruz.


* Tırnak makası: Bebedor marka aldık, normal makas şeklinde olan ve bir de biz büyüklerin kullandığı tarzda olan tırnak makası var. Biz hala makas şeklinde olanı kullanıyoruz.



5 Ocak 2015 Pazartesi

Ben Bugün Bunu Öğrendim: Janus'tan Ocak Ayına

Janus    

Bugün aslında daha önceden de bir yerlerden kulağıma çalınmış ama tam olarak bilmediğim bir şeyi öğrendim. Efendim şimdi Roma mitolojisinde Janus bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan bir tanrıymış. Heykel ve büstleri şehirlerin girişine konduğunda yüzlerden birinin şehre girenlere, diğerinin de şehirden çıkanlara baktığına ve böylece şehri güvende tuttuğuna inanılırmış.

Sonra zamanla bu isim batı dillerinde (İngilizce, January; Fransızca Janvier; Almanca Januar gibi) ocak ayının ismi haline gelmiş.Vikipedi'de yazılanlara göre ki bana da çok mantıklı geldi, bunun bir nedeni Ocak ayının bir yönüyle eski yıla, diğer yönüyle yeni yıla ait olmasıymış. Tevekkeli değil, Ocak ayında bir yerlere tarih atacağım zaman hala eski yılı yazıyorum. 

Bir başka Ben Bugün Bunu Öğrendim yazısında daha görüşmek dileğiyle, esen kalın...