31 Aralık 2014 Çarşamba

Yeni Yıla Girerken...

Yaklaşık dört aydır üstünde çalıştığım iki kitabın çevirisi yaklaşık bir saat önce nihayet bitti. Tabii ki önümüzdeki bir ay boyunca düzeltmeleri, kontrolleri için de uğraşacağım ama omuzlarımdaki yük epey hafifledi. Artık yeni yıla girebilirim :) 

Yeni yıl demişken, eskisi nasıl geçti diye düşündüm de... 

Bir kere hayatıma Ayşe Ece girdi, benim minik güneşim. Küçücük bir insanın hayatı nasıl da güzelleştirebileceğini öğrendiğim bir yıldı. 

İş açısından da verimli geçtiğini düşünüyorum. Çok beğendiğim bir yazarın iki kitabını birden çeviriyorum. Bu işten alnımın akıyla da çıkabilirsem mesleki anlamda benim için büyük bir adım atmış olacağım. 

Hayatımla ilgili bazı kararlar aldığım ve uygulamaya başladığım bir yıldı. Bundan sonrası için planlar yaptığım bir yıldı. Gelecek için bol bol hayaller ve yapılacaklar listesi biriktirdiğim bir yıldı. İstersem birçok şeyi yapabileceğimi fark ettiğim bir yıldı. 

                                                                     ***

Her yeni yıl yeni bir defter gibi geliyor bana. Hani okuldayken, size de olur muydu bilmem, yeni deftere başladığınızda bir süre özene bezene yazarsınız yazıları. Sonlara gelince de nasıl olsa defter bitiyor diye çalakalem yazmaya başlarsınız. Önümüzdeki yıl istiyorum ki hep yepyeni bir defter gibi kalsın benim için. Her gününü özenerek, hakkını vererek yaşayayım. 

Bir de yeni yılda yapmak istediklerimin bir kısmını buraya da -karışık düzende- yazmak istiyorum. (Önümüzdeki yılbaşında, Allah ömür verir de hala hayatta olursam ne kadarını yapmışım diye bakmak üzere.) 
 
* Daha fazla kitap, mümkünse en az 40 tane kitap okumak.
*Ayda en az bir kez sinemaya ya da tiyatroya gitmek (Bu yıl Ayşe Ece küçük olduğu için bunları hiç yapamadık. )
*Arada sırada yakın yerlere ailecek gezi düzenlemek. 
*Bunu şu anda da yapmaya çalışıyorum ama kozmetik, deterjan, katkılı gıdalar gibi şeylerde tüketimi en aza indirmek. 
*Beğendiğim birkaç yayınevinden biri için çeviri yapmak.
*Buraya en az haftada bir yeni yazı yazmak.
*Bilgisayardaki çekip çekip attığımız fotoğrafları bir düzene koyup güzel olanları tab ettirmek (tab ettirmek hala kullanılıyor mu ya bu arada:)
*Evdeki eşyaları ve giysileri azaltmak.
*Dikiştir, nakıştır, örgüdür; bunlara geri dönmek.
*Yeni bir dil öğrenmek ya da unutmaya yüz tuttuğum Fransızcamı ilerletmek.
*Kafamdaki yeni iş projeleri için araştırma yapmak. 
*Uzun zamandır (üniversiteden mezun olduğumuzdan beri) yüz yüze görüşemediğim bir arkadaşım var, onunla görüşmek.
*En azından iki haftada bir yeni bir tarif denemek.
*Bugünün işini yarına bırakmamak. 
*Yukarıdaki maddeyle bağlantılı olarak, ütülenecekleri -şu an olduğu gibi- biriktirmemek.

Benim listem -daha doğrusu bir kısmı- bu kadar. İnşallah seneye baktığımda bunların en azından yarısını gerçekleştirmiş olurum.

Herkese sağlıklı, mutlu, huzurlu ve başarı dolu bir yıl diliyorum. 

15 Aralık 2014 Pazartesi

Bir İhtimal Daha Var, O da Kabullenip Huzura Ermek mi Dersin?





Vakit yok, vakit yok, vakit yok. Daha yapılacak işler var, acele etmem lazım. O restorana mı gidelim, cık olmaz; şimdi hazırlan, kızı hazırla, git, gel, bir sürü zaman. Daha benim çevirim var, ütü var, ev desen leş gibi. Kendi kendine olmayacak ya bunlar, yine ben yapacağım. O zaman gitmeyelim, evde kalalım, sen çocuğa bak, ben de işlerimi yapayım. Kızım, biraz kendi kendine oyalansan, ben de işlerimi halletsem. Ne senle ilgilenebiliyorum ne işimi yapabiliyorum ne de ev işlerini. Kendine zaman ayırmak mı, o da neymiş? Saçımı tarayacak vaktim yok benim. Ne yapacağım ben? Kendimi mi klonlasam yoksa günü yirmi dört saatten daha uzun hale getirmeye mi çalışsam? 

Huzura ermeden önceki temsili ben
İşte kısa zaman önceki ben... Yaklaşık bir aydır kendimi yay gibi gergin hissediyordum. Hiçbir şeye yetişemiyorum, hayat akıp gidiyor ama ben olduğum yerde sayıyorum hissi kaplıyordu her yanımı. O kadar gergindim ki ki bir sürü uçuk çıkarıp durduk yere hasta olmuştum, sonuçta o kadar stres bir şekilde patlak veriyor. İşin ilginci ben böyle panik halde her şeye yetişmeye çalışırken aslında yapmam gereken hiçbir şeyi yapamadığımı fark ettim. Üstüne üstlük bundan çevremdekiler de olumsuz etkileniyordu. En başta da hiçbir suçu olmayan küçük kızım. Ondan büyük bir insan gibi davranmasını bekliyordum, hangi akla hizmetse. Bunu kabullenememiştim, bebekse bebekliğini bilsin, bak oyalanacağı bir sürü şey var, ben de oynuyorum zaten arada sırada, neden sürekli yanında olmamı istiyor ki diye düşünüyordum. Çünkü böyle olunca başka hiçbir şeyle ilgilenemiyordum, hayat akıp gidiyordu, ben öylece dururken. 

Sonra bir gün, sanki kafama saksı düşmüş gibi, birden aklım başıma geldi. Ben ne için uğraşıyorum diye sordum kendime. Asıl amacım sevdiklerimle birlikte mutlu olmak değil miydi? Dualarımda ilk istediğim şeyler, sağlık, sabır ve yaşama sevinci değil miydi? Ancak ne sağlığım, ne sabrım ne de yaşama sevincim kalmıştı elimde. Bir şeyler ters gidiyordu. O an anladım, bendekinin kabullenememe hastalığı olduğunu. Mesela, her şeyi aynı anda ve tastamam yapamayacağımı kabullenemiyordum ya da kızımın daha çok küçük olduğunu, onun için oyunun her şey demek olduğunu, tamam bir saat annemle oynadık, şimdi tek başıma zaman geçireyim gibi bir düşüncesi olamayacağını; evin her zaman temiz olmak zorunda olmadığını; ailecek birkaç saat de olsa dışarıda geçireceğimiz zamanın aslında bana yol, su, elektrik olarak geri döneceğini vs. vs. kabullenemiyordum. 

Bu da sonraki halimin temsilidir :D

Dur dedim içimdeki huysuza. Yeter artık senin hükümdar olduğun! Artık ben geçiyorum tahta. Ben kim miyim? Her şeyi kabullenip huzura eren kadın. Gün boyu küçük kızı uyanık olduğu sürece sadece onunla zaman geçiren, akşamları eşinin gelmesiyle çevirisini yapan, ev işlerini de küçük parçalara bölüp yavaş yavaş halleden, dışarı çıkmayı gözünde büyütmeyen kadın. O kadar vaktim kalıyor ki saçlarımı aheste aheste tarayıp çay keyfi bile yapabiliyorum. (Gülmeyin, bunlar küçük bebekli kadınlar için büyük lüks :) Şu işe bakın ki panik yapmayınca, kabullenince, rahatlayıp huzur dolunca bütün işlerimi daha çabuk ve kolay hallettiğimi gördüm. Kızımın ve eşimin de bu şekilde daha mutlu olduklarını söylemiyorum bile. Ama en çok insanın kendi faydalanıyor bu durumdan. Sizlerin hayatında neler var böyle, neyi kabullenemiyorsunuz mesela? Bir düşünün ve sonra kabullenin. Gerisi saf huzur...

Not: Yukarıda demiştim ya, kızımla ilgilenince başka şeyle uğraşamıyordum, hayat akıp gidiyordu diye. Bu huzur dolu kadın fark etti ki aslında kızıyla geçirdiği o anlar hayatın ta kendisi, onun yeni bir şeyler öğrendiğini, sizin yaptığınız komik bir şeylere katıla katıla güldüğünü seyretmek dünyalara bedel... 

Not 2: Şimdi yazdıklarımı tekrar okudum da önceki halim ne şirretmiş, evlerden ırak :D